13 Şubat 2015 Cuma

Robert Silverberg "Cam Kule"

"Tanrılar ölümlülerin hallerini her zaman anlayamaz."
                                                 Robert Silverberg, Cam Kule.

SARSILMAZ İNANCIN YIKIMI 

Bilimkurgu eserlerde sıklıkla işlenen konulardan ikisi insan neslinin devamlılığını sağlayacak üremenin tasviri ve yapay zekalardır desek yeridir. Distopik kurguların her birinde farklı bir biçimde ortaya çıkabilen "insan üretme" teknolojileri, geleneksel üremenin yerine gelmesi muhtemel bir fikir olarak sunulsa da okurun ilgisini çeken bir konu olmuştur. Doğumun insan ve insan sayesinde olmasının haricinde, popüler bilimkurgu filmleri ya da romanlarında gösterildiği biçimde "üretim" şeklini almasının izleyici ya da okur kitlesi içinde kimilerine korkunç, kimilerine çekici ama korkunç, kimilerine de mantıklı gelmesi, kimileri için ise toplumun "refahı için" ihtiyaç olarak görülmesi bile mümkün olabiliyor. Bu kurguların içinde öne çıkan noktalar ise bu üreme kontrolünün/üretme sisteminin amaç ve sonuçları arasındaki ilişki oluyor.

Bilimkurgu edebiyatın önemli isimlerinden biri olan Robert Silverberg'ün geçtiğimiz yılın Kasım ayında İthaki Yayınları tarafından birinci baskısı yapılan eseri Cam Kule, yaratıcısı olduğu androidler ve insanlarla androidlerin beraber yaşadığı düzen içinde gizlice Tanrı'ya dönüştürülen Simeon Krug'un hikayesini bizlere anlatıyor. Evrenin derinliklerindeki bilinmeyen bir uygarlıkla iletişim çabaları için göğe yükselen camdan bir kule uğruna tüm servetini harcayan Krug aynı zamanda kulesinin inşasında da yine kendi üretimi, varlıklarının temelini oluşturan teknolojiyi kendisinin yarattığı farklı sınıflardan androidleri kullanıyor. Krug üzerinden insanoğlunun doğaya karşı zafer kazanma arzusunun işlendiği romanda, cam kulenin Babil Kulesi göndermesini görmemek imkansız. İnsanın Tanrı'ya ulaşma çabasının efsanevi simgelerinden biri olan Babil Kulesi'nin yanına, tanrılaştırılan Krug'un Tanrı yerine bilinmeyeni keşfetmeye ve evrene, doğaya meydan okuması geliyor Cam Kule'de okurun karşısına. Babil Kulesi, yarattığı kusursuz düzen içinde Tanrı'ya tapınan bireyi yansıtırken, Krug'un camdan kulesi, hırsıyla evrenin sınırsızlığı içinde bir hakimiyet kurmaya çalışan, doğanın sunduğu "insanın" yerine "android" koyarak yoluna devam eden ve bu azimli yolculuğunda yaratıcı rolünün üzerine yığıldığını göremeyecek denli kendisini kaptırmış bir insanın temsili sunuluyor.

Kitabın ilk sayfalarından itibaren kutsal bir kitabın sayfalarından alıntılar şeklinde okura sunulan ve Krug'un farkında olmadan, kendi yarattığı androidler içinde nasıl tanrılaştırıldığını anlatan bölümler sayesinde Krug'a ve yarattığı dünyaya dair detaylar okuru karşılıyor. "Başlangıçta Krug vardı ve O dedi ki Tanklar olsun ve Tanklar oldu." şeklinde bir cümleyle ilk örneğini gördüğümüz bu kısımlarda, insan rahminden doğanlar ve tanklar içinde "üretilerek" doğanlar arasındaki uçurumun yarattığı sistemin, Krug'u nasıl gördüğünün de anlaşılması henüz kitabın başında mümkün kılınmış.

Androidler arasındaki sınıf farklılıklarına ek olarak rahimden doğanlar ve tanktan doğanlar arasındaki sınıf farklılıkları üzerinden, yöneten ve yönetilen arasındaki ebedi soruna değinen Silverberg, aynı zamanda iktidarın Tanrı olarak görülmesine de vurgu yapıyor. Şöyle ki Krug'u yaratıcı olarak görenlerin aynı zamanda bir insan olan Krug'un, asıl Tanrı'nın (ki o da yine Krug olarak ifade ediliyor) yeryüzündeki temsilcisi olarak da görülmesi üzerinden, bir yandan tapınılan ama bir yandan da kendi toplumlarında içindeki iktidar gücünün temsilcisi, yani ayrıştırıcı ve sömüren olarak toplumun en tepesinde olmasından dolayı ortaya çıkan sorunu irdeliyor. Krug'un yarattığı düzen içinde hem tapınılan olması hem de sınıflar arası  farkların kaldırılması için yıkılması gereken otorite olarak görülmesi çelişkisini ortaya koyuyor. Bir yandan Krug'a gizlice ibadet ederken, aynı ibadethanenin aslında Krug'un yıkılması için çalışan bir topluluğun da mabedi olması bu duruma bir örnek olarak gösterilebilir.

Sarsılan bir inancın ardından toplumda yaşanan değişimin yıkıma varan yönleriyle işlenmesi, Tanrısı tarafından terk edildiğini düşünen her varlığın verdiği uç tepkiler fakat yarattığı yıkım ardından beklenebilir dışavurumlar olarak kitabın içinde okurun karşısına çıkıyor.

Sınırsız bir hakimiyet ve gücün temellendirdiği, kule metaforu kullanılarak pekiştirilen bir yükseliş öyküsünün, görülmeyen kısmında yer alan adalet ve eşitlik mücadelesi içinde gittikçe nasıl bir batağa saplandığını öyküsü Cam Kule. Robert Silverberg'ün kendisine has karanlığının sindiği bu hikaye, bilimkurgu okurlarınca atlanmaması gereken eserlerden biri.

İyi okumalar dilerim.

Hiç yorum yok: