5 Eylül 2014 Cuma

Neil Gaiman "Amerikan Tanrıları"

Amerikan Tanrıları'nı Ağustos ayı içinde okudum.

Neden mi bu kadar geç? Çünkü çok sevdiğim yazarların bazı kitaplarını bilerek okumuyorum. Mesela Philp K. Dick'in de okumadığım iki kitabı var şu an kitaplıkta, saklıyorum. İki tane de Agatha Christie var, onları da saklıyorum. Bir tane de Henning Mankell var (Wallender serisinin son kitabı). Sylvia Plath'ın Günlükler'inin yarısı. Bir adet Robert Silverberg. Çizgi romanlar da var sakladığım; Sandman'in son üç bölümü, Sweet Tooth'un bir kısmı... Bu saydıklarım benim çok sevdiğim, en çok sevdiğim yazarlar. Kendimi kötü hissettiğimde okuyarak nefes alabileceğimden emin olduğum yazarların kitaplarını böyle bekletiyorum. Kötü gün stoğu açıkçası. (China Mieville'ı saklayamadım ama dayanamadım; aldığım günün ertesine bitirdim tüm kitaplarını =/ )

Ağustos ayını da sürekli okuyup yazarak geçirdim; ancak işsizliğin stresini ya da genel olarak yaşama eyleminin stresini bir türlü geçiremediğim için kötü gün stoğundan Amerikan Tanrıları'nı okumaya karar verdim. Beni bir kaç gün oyalar, diye düşünüyordum ancak kitabı ertesi gün bitirdim. Neil Gaiman'ı ne kadar sevdiğimi söylemiş miydim?

Amerikan Tanrıları'nda Neil Gaiman, Neil Gaiman'lık yapıyor.

Hapisten karısının vefatı yüzünden bir kaç gün erken çıkan Gölge, cenazeye giderken bindiği uçakta yanına oturan Çarşamba adlı bir adamla tanışıyor. Gölge'nin hayatındaki her şeyi yitirdiğini anlamasına sayılı zaman kala karşısına çıkan Çarşamba, Gölge hakkındaki bilgisiyle Gölge'yi dahi geriyor. Ancak gerilim nereye kadar? Gerçekleşecek olan fırtınaya yaklaştıkça, kendi hayatındaki yıkımların yarattığı fırtına bir yana, Gölge hiç bilmediği bir dünyanın içine sürükleniyor. İnanıp inanmanın bir önemi yok; gerçek gerçektir. Amerikan Tanrıları'nın gerçekliği gibi. Birbirine düşman tanrıların savaşının yaklaşması gibi. Ve bu savaş hazırlığında kendisine yüklenen rolü kabul eden Gölge'nin hayatı gibi.

Bol bol mitoloji, bol bol gerçek hayatın acımasızlığı, Amerika'nın farklı yerlerine uzanan yolculuklar, sorular, cevaplar, merak edilenler... Rüyalar, hayaller, kuruntular, düşünceler...

Bir çok karakter, hızla akıp giden bir öykü. Bana yer yer Anansi Çocukları'nı anımsattı. Neil Gaiman'da zaten sürekli aynı şeyi hissediyorum; karakterleri ya da olayları bazen tüm kitapları arasında ortak bir şeyleri taşıyor gibi. Muhtemelen size de oluyordur. Bunu kendisini tekrar ediyormuş gibi değil de, kendisinden bir şeyi yine okuyucuya sunuyormuş gibi görüyorum. Kafasının içi her kitapta bazen şeffaflaşıyor; gördüklerimizin birbirine benzer noktalar barındırması çok da yadırganacak bir durum değil ayrıca.

Okumadıysanız kesinlikle okuyun derim. 

4 yorum:

entelkitap dedi ki...

Ah bir de baskısı olsa, şahane olacak!

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

@entelkitap: nadirkitap.com ya da gittigidiyor.com 'da olabilir aslında.

entelkitap dedi ki...

Ukitap'ta falan var da, çok pahalı ya :'(

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

@entelkitap: İstiklal'deki sahaflarda ben görüyorum bu kitabı, bi bak istersen