22 Mayıs 2013 Çarşamba

Henning Mankell "Bir Adım Geriden"


Blog’da belki daha önceki yazılarımda denk gelmişsinizdir, ben Henning Mankell’i çok severim. Kurt Wallander’ı ise gerçekten yaşayan bir adam gibi düşünürüm, bana çok gerçekçi gelir nedense. Sanırım yazarın ustalığından ve başarılı bir karakter “yaratıcısı” olmasından kaynaklanıyor.

Dediğim gibi Henning Mankell’i çok seviyorum ancak bu sanırım blog’da yer verdiğim – tanıttığım ilk Henning Mankell kitabı olacak: Çünkü üzerine yazmayı bazen gereksiz buluyorum. Tıpkı çok sevdiğim Agatha Christie’nin kitaplarına da blog da pek yer vermemem gibi. Zira bu tip polisiye kitaplarda (aslında genelleme yapmak istemiyorum; bu saydığım iki isim benim için çok çok özel ve eşsizdir, Jo Nesbo’nun da dahil olduğu üçlü bir özel konuma sahiptir gözümde) olayı anlatmaya kalksanız tadı kaçar, karakterlerin üzerinden yürüseniz kitapta okumamış olanlar için merak unsurunu azaltacak bir hareket olabilir; bir filmi anlatmak kadar tatsız gelebilir yazıyı okuyanlara. O yüzden, uzatmamak gerekirse, polisiye kitaplar hakkında pek yazmak istemiyorum.

Yine de yazıyorum şu an!

Bir Adım Geriden’i kötü günlerde okumak için sakladığım kitap yığını arasından çıkardım, dayanamayıp okumaya başladım çünkü Henning Mankell’den başka bir şey okumamak konusunda inadım tutmuştu. Bu kitabı seçme nedenim de daha önceden BBC dizisi Wallander’ın bir bölümünde bu kitabın konusu aslında “izlemiş” olmamdı; bölüm, bu kitaptan uyarlamaydı. O yüzden yalnızca katilin “neden işlediğini” hatırlamıyor, katili ise detayları eksik biçimde de olsa az buçuk hatırlıyordum. Bu yüzden hakkında hiçbir fikrim olmayan bir Mankell kitabı yerine bunu seçtim.

Konuya gelirsek; Yaz Dönümü gecesinde ormanda piknik yapan, aslında kendilerince bir “yeniden canlandırma” yapan üç genç başlarından vurularak katledilir. Ancak olayların Kurt Wallander ve ekibine ulaşması bununla başlamış olsa da sebep “kayıp gençler” olarak ortaya çıkar ilk. Peşinden ise daha önceki kitaplardan hatırlayacağınız bir karakter, bir polis arkadaşları da bir cinayete kurban gidiyor ve hikaye başlıyor. Devamı, araştırma süreci, gençlerin başına neyin neden geldiği gibi polisiyenin tadının saklı olduğu asıl sorulara dair cevapları kitaptan başka bir yerde görmeniz kötülüğünü size yapmamak için şimdi susuyorum. Sadece çok ilginç bir sebep olduğunu söylemekle yetineceğim.

Bunun yerine, bence Wallender dizisinde mükemmel biçimde, kitaptaki anlatımla okuyucunun kafasında oluşan “şekle” uygun biçimde vücuda bürünmüş olan Kurt Wallander’ın bu kitapta ne alemde olduğundan biraz bahsetmek istiyorum. Henning Mankell’in gerçekçi ve normal karakterleri böylesine etkileyici biçimde yaratıp, polisiye içinde tadından yenmez şekilde sunması başarısının en belirgin noktası Wallander’ın gündelik hayatı ve durumu üzerine yazılanlarda ortaya çıkıyor bence. Kendisi bu kitapta elli yaşına pek yakın ve şimdi de karşısına şeker hastalığı çıkıyor. Tüm olan biten arasında, elini kolunu sallayarak gezen manyak bir katili arama çabaları arasında ustaca yerleştirilmiş “şeker hastalığını öğrenen ve nedense bundan utanan” dedektif Wallander’ı görüyoruz. Boşanmasının ardından gelen sancılı süreç ve bu sürecin izleri, kızı ile olan ilişkisi, babasına dair noktalar, şekerli yiyecekleri sevmesi ve uzak durma çabası, hayatını kaybeden eski arkadaşının bilgeliğini arar olması, sık sık içtiği maden suları ve yorgunluktan polis merkezindeki odasında yere uzanıvermesi… Wallender hakkındaki her detayı çok seviyorum nedense.

Yine Wallander’ı bilenler bilir, kendisi İsveç toplumunun “ne ara bu hale geldiği” konusunda da sık sık kafa yorar. Yine aynı sorgulamar içinde görüyoruz kendisini; üç zavallı gencin katledilmesi, polis arkadaşlarının evinde katledilmesi… Toplumun zamanla daha soğukkanlı ve daha katil ruhlu bir gidişatın içinde olması, sıklıkla, doğal olarak, hikayenin arka planında, satır aralarında işleniyor.

Okumaktan tam anlamıyla mutluluk duyduğum ender yazarlardan olan Henning Mankell’i ve yazdıklarını saatlerce övebilirim. Ama onun yerine kitabı okumanızı tavsiye etmek daha faydalı geliyor.

Hiç yorum yok: