6 Mayıs 2013 Pazartesi

Scarlett Thomas "Mr. Why'ın Sonu"


Mr. Why’ın Sonu hakkında sanırım yazamayacağım. Çünkü o kadar beğendim ki, okumaya başladığım gün ve bitirdiğim gün arasında geçen iki gece boyunca uyuyamadım ve uyanık olduğum tüm zamanı kitabı düşünerek geçirdim. Abartmıyorum. Scarlett Thomas’ın çağımızın en büyük düşünürlerinden biri olduğu kanaatindeyim. Aynı zamanda büyük bir yazar.

Bilmek yetmez, bilmenin ötesine geçtiği an, yazarın satırlarında neyi ne kadar bildiğini sırıtmadan hikaye içine koyabilmesidir bence.

Bu yüzden çok şey bilen Scarlett Thomas, bir yandan sorunlu bir aile içinde büyüyen bir kadından (kitabın kahramanı Ariel Manto oluyor kendisi) bahsederken de, kuarklardan bahsederken de aynı anlatım içinde kalıyor. Aynı sürükleyicilik. Sırıtan tek bir satır bile yok. Boşa harcanan ya da fazlalık yapan tek bir kelime bile yok. Ve her şey öyle akıcı bir anlatım içinde ki, size yabancı gelen kelime, kavram, isim her ne varsa sizinle arasındaki mesafeyi kısaltıyor, tanışmışsınız gibi ilerletiyor satırları.

Bir dahi olduğunu düşünüyorum.

Belki abartı gelecek ama tek düşündüğüm bu. Bu kadın bence bir dahi.

Baş kahramanımız Ariel Manto. Bir doktora öğrencisi. Ariel doktorasına başlayana kadar geçen sürede ve doktorası boyunca ise bir dergiye aylık olarak yazılar yazıyor, geçmini böyle sağlıyor. Doktora yapmaya karar vermesi ise bölümdeki profesörün Lumas adlı bir yazar üzerine yaptığı dört kişiden fazla katılımın olmadığı konferansa gitmesi ve sonucunda tanışmaları (aslında yazarın Mr.Why’ın Sonu eseri üzerine bu konferans). Lumas hakkında çok kimsenin fikri yok, çoğu kimse duymamış bile. Ancak Ariel Manto hem Lumas’dan hem de Mr. Why’ın Sonu’ndan haberdar olması profesör Burlem’in dikkatini çekiyor, Ariel’in ilgilendiği “düşünsel deneyimler” ilgisini çekiyor ve ona üniversitenin kapılarını açıyor.

Bir kitabın lanetli olduğunu bile bile onu okur musun?

Burlem ile konferansın ardından konuşurken her ikisi de bu soruya “evet” cevabını veriyor ve belki de bu cevap beklediklerinden çok daha fazlasına mal oluyor.

Bir süre sonra Burlem kayboluyor.

İşte bu kadar. Buraya kadar anlattıklarım kitabın girişinden bir kaç nokta aslında. Kitap, hikaye aslında Burlem’in kaybolmasının ardından neredeyse bir yıl geçtikten sonra başlıyor.

Çünkü tek kopyası olan o kitabı, üniversitenin bir bölümünün çökmesiyle beraber tatile girmesinin ardından, eve gidiş yolunu değiştirdiği bir anda, karşısına çıkan sahafta tüm parasını vermek suretiyle ediniyor.

Mr. Why’ın Sonu artık Ariel Manto’nun eline geçiyor ve hikaye başlıyor.

Lanetli olduğunu bile bile onu okur musun?

Scarlett Thomas, Bizim Hazin Evrenimiz’de beni adeta çarpmıştı. Orada da görülebileceği üzere yazarın popüler bilim, fizik, felsefe alanında geniş bir bilgi birikimi ve bu konular üzerine söyleyecek çok şeyi var. Ancak konulara yaklaşımı Bizim Hazin Evrenimiz’den daha farklı Mr. Why’ın sonunda.

En ufak bir ipucu verip kitabı mahvetmekten korkuyorum çünkü aynısı bana yapılsa sanırım sinirden delirirdim. Kitabın devamına dair tek bir kelime etmeyi istemiyorum. Ama onun yerine eklemek istediğim bir kaç nokta var.

Scarlett Thomas, röportajlarından okuduğum kadarıyla sıkı bir bilim kurgu okuyucusu. İlk gençlik yıllarından itibaren. Bu yüzden satır araların H. G. Wells adı görmeniz ya da Wells’in anlatıma yakın noktalar bulabilmeniz olası (bunu özellikle kitap içindeki kitaptaki bölümleri kastederek söylüyorum).

Kitapta, Ariel dolayısıyla hikaye içinde işlenen “düşünsel deneyimler” ise akış içinde maddenin yapısından tutun, düşünce ve bilincin yapısına kadar bir çok şeyin sorgulanmasına uzanan bir yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu. Teorik fizik benim de ilgimi çektiğinden (özellikle yirmili yaşlarımın başlarında ders çalışır gibi teorik fizik üzerine okumalar yaptığımdan olsa gerek) kitabın neredeyse her bir satırı beni ayrıca etkiledi.

Dil, dilin biçimi, oluşumu, algı, edebiyat, yapısökümcülük ele alınan konulardan bazıları. Keza zaman ve zamanın oluşumu, genel olarak zaman kavramı da kitapta uzun uzadıya ve büyük bir merak içerecek şekilde sorgulanan, yer verilen konulardan biri. Özellikle sıklıkla Jacques Derrida, Martin Heidegger gibi felsefenin ve varlık sorgusunun önemli isimleri de kitapta Ariel vasıtasıyla geniş yer tutuyor. Öylesine ilgi çekici ki, kendinizi "neden" diye sorgulayıp eksik hissedeceğiniz bir noktaya da gelebilirsiniz.

Ariel Manto karakteri hakkında eklemek istediğim kısa bir not var; Bizim Hazin Evrenimiz’deki Meg (anlatıcı karakter aynı zamanda, tıpkı burada anlatıcının Ariel olması gibi) karakteri ile Ariel arasında o kadar yakınlık var ki, sanki Meg’in başından geçenleri okuyormuşum gibi geldi bazen (Bizim Hazin Evrenimiz’i geçen yaz okumuştum çünkü). Özellikle ailenin genel durumu ya da ilişkiler karmaşası ya da parasızlık, ısınma, rutubet, arabaya benzin alma sorunu, kahve... Bana o kadar yakın geldi ki, çünkü daha önceden tanıştığım ve bayıldığım bir karakterle yeniden karşılaşmış gibi sevindim.

Kitap beni çarptı. Gerçekten. Yeniden fiziğe dönmeye karar verdim. Önceki kitabı da hayatımda bir şeyleri değiştirmişti, bu da değiştirdi. Bu başıma sık gelen bir şey değil. Sanırım yazarın dahi olmasından kaynaklı.

Not: Evet, bu yazıya da belki daha sonra bir şeyler ekleyebilirim.

Hiç yorum yok: