20 Mayıs 2013 Pazartesi

Hermann Hesse "Demian"


Hazır Hermann Hesse okumayı daha bir sever hale gelmişken, Demian’la devam edeyim okumaya dedim. Bu yıl içinde okumadığım Hesse kalmasın kararını da destekler bir hareketti, güzel de oldu.

Demian’da kafam bir nebze allak bullak oldu. Şimdi okuyup bitirdikten ve bir kaç gün kitap üzerine düşündükten sonar kafamda bir çok yeni fikir ve “acaba?” belirdi. Spoiler vermemek istiyorum ama bu sefer çabalarım bir yerde kalakalacak sanırım. İsterseniz kitabı okumayanlar yazıyı okumaya devam etmesin. Zaten çabuk bitirebileceğiniz, fazla uzun olmayan bir kitap. Yerinizde olsam alıp, okur ve sonar da bu yazıya bir göz atardım. Belki aynı soru işaretleri sizde de oluşmuş olur.

Devam edelim Demian’a.

Emil Sinclair, kitabın anlatıcı ve başkahramanı. Kendisiyle tanıştığımızda henüz on ya da on bir yaşında bir çocuk. Hayatı tanımaya, aydınlamaya başlamasına az bir süre var üstelik. Huzur ve güven dolu bir ailede, Hermann Hesse’nin kendi hayatıyla paralellikler taşıyacak şekilde, dinin önemli bir yer kapladığı bir ailenin, dinle huzur ve güven sınırları daha da belirginleştirilmiş bir aile içinde yaşıyayan bir çocuk Sinclair. Kötü ve kötüye dair her şeyin de evin sınırları dışında kaldığının farkında olmasına rağmen, aslında bu ince sınırların, hatta o sınırların ardındaki dünyanın, kötünün, kendisine bir nebze çekici geldiğinin de farkında.

Ancak işlerin dönüm noktası, kötüyle yüzleşmesinde kendisine derin bir ızdırap yaratıyor. Arkadaşları arasında, “mahallenin kötü çocuğu”nun gözünde havalı bir imaj çizmeye çalıştığı bir anda, kafasından uydurduğı ve fakat üzerine yemin etmek gibi bir hataya düştüğü anı, uydurma anı yüzünden ilk kez gerçek hayatın kötülüğüyle yüzleşiyor. Ve Demian, Max Demian da bu dönemde hayatına giriyor.
Buraya kadar her şey bir çocuğun hayatı anlama, arkadaş edinme, iyi kötü ve doğru yanlış arasındaki sınırları öğrenme çabası ya da deneme-yanılması olarak görülebilir ancak Demian ile başlayan süreç kesinlike bunun dışında bir hikaye getiriyor gözümüzün önüne.

Annesi ile beraber “farklı” bir düşünce sistemi ya da din ya da öğreti ya da felsefe, ne derseniz diyin, ona ait olan Demian, Sinclair’in hayatına şimşek gibi dalıyor, onda gördüğü “nişan” ile Sinclair’in de kendileri gibi olduğunu, bir şekilde seçilmiş olduğunu söylüyor.

Habil ve Kabil hikayesindeki göremediği tarafın Demian’ın açıklaması ile başka bir şekle bürünmesi, aslında hikayenin kırılma noktalarından birini mükemmel bir biçimde temsil ediyor diyebiliriz. Işte bilinen ve alışılan gerçekten uzaklaşması böyle başlıyor Sinclair’in.

Okul, takibinde lise, sonrasında üniversite eğitimi sırasında Sinclair’in çocukluktan ergenliğe, yetişkinliğe adım atışlarındaki sancılı tüm süreçlerde bir “idea” olarak Demian, hatta Demian’la bütünleşmiş bir Sinclair, yeri geldiğinde bir kadın siması Sinclair’in hayatında “farklı boyutta” bir yer kaplıyor. Koruyucusu, desteği, sevgilisi, arkadaşı, çizdiği bir resimde vücut bulan bu ifade, bu surat oluyor. Kitapta özellikle bi imajın yaratılma süreci, ihtiyacının doğuşu süreci oldukça etkileyici. Sinclair’in içindeki yangını siz de hissediyor, birinci ağızdan anlatımın etkisiyle daha da gömülüyorsunuz onun bunaltısına.

Çocukluktan çıkıp hayatına cinsellik girdikçe, Sinclair'in düşünceleri ve ruh halinin doğal olarak değişimi kitapta oldukça sancılı bir süreç olarak geçiyor.

Daha fazla detaya girmeyim.

Bir insanın aydınlanma süreci, ancak kendi sınırları içinde güven ve huzur yaratan inancından uzaklaşarak yaklaştığı bambaşka bir dünyanın, yer yer paranoyanın, yeri geldiğinde arayışın olduğu bir dünyanın içine girişini anlatıyor.

Bundan sonraki satırlar bolca spoiler içerir, dikkat.

* * * *

Lise öğrencisi iken tanıştığı din adamı ile olan ilişkisi, Demian, Demian’ın gerçekliği ve Bayan Eva, kitap bittiğinde bana Demian’ın hasta ruhunun yarattığı karakterlermiş gibi geldi. Yani Demian baştan beri, sanırım doğru tabir şizofreni olacak, bir şizofreni hastasıymış gibi geldi.

Kendi çocukluğundaki sıkıntının, patlak verdiği o yalan hikaye sonrasında girdiği berbat durumdan kurtuluşu, ruhundaki bunaltının azaltılması Demian’ın ortaya çıkışı ile geliyordu ki bu da Demian’ın hayali bir karakter, kurtarıcı olarak Sinclair’in zihninde yaratılan bir imaj olduğu fikrimi daha da güçlendirdi açıkçası.

Bir kurtuluş, içindeki boşluğun yerini alacak güçlü bir dayanak olarak olarak Demian’ı yaratması ile, hatta yeri geldiğinde Demian ya da Bayan Eva haricinde başka birini de yaratarak bir şekilde hayatta kalmaya çalıştı bence. Üstelik, en kötü anlarında sürekli karşısında ihtiyacı olan kurtarıcıyı da bulmaya başarması da bunu kanıtlar nitelikte.

Kitabın yazıldığı dönemi düşünürsek, sıklıkla vurgulandığı ve Bayan Eva, Demian ve Sinclair’in sıklıkla konuşmalarına konu olan “bir savaş” da sanırım dönem içinde Avrupa’daki sıkıntısının patlama noktasına ne denli yakın oluşunu Hermann Hesse’nin de görmesiyle ilgili. Tıpkı kitabın sonunda olduğu gibi, 1940’ların ortasında Almanya’nın başı çektiği dönemin geleceği, yarattığı buhranla beraber kitaba, kitapta da büyümeye çalışan bir insanın hayatına bu şekilde girmiş oluyordu. Uzakl kalması imkansız olan toplumsal durumun, şizofreni ile mücadele eden (ki aslında asla bir rahatsızlık adı geçmediği gibi, öyle bir farkındalık da olmadığı için kitapta, buna ne derece mücadele diyebilirim, ondan da emin değilim, aslında) bir gencin üzerindeki etkileri, daha da ilerleyen bir durumla sonlanıyor.

Eklemek istediğim küçük bir not ise, kitapta J. S. Bach ve Dietrich Bextehude gibi sevdiğim (hatta neredeyse taptığım!) iki isme sıkça, özel anlarda denk gelmemdi. 

Hermann Hesse’yi okumak için galiba uzun zaman beklememin bir sebebi varmış, son iki yıldır bir iki ayda bir Hesse okuyarak, doğru bir zamanla yaptığımdan emin oldum. Galiba okumak için beklemem, doğru zamanı beklememmiş. O yüzden olsa gerek, yazarın da kitabın da mükemmel olduğunu düşünüyorum. Bu da sadece benim değil, dünyanın görüşü olsa gerek. Açıkça.

5 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

bunu da okudum :)

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

Çok ilginç bir kitap, yazısını yazarken de baya tedirgin oldum nasıl yazacağım diye de... Siz de aynı şeyi düşündünüz mü bu arada, Demian'ın gerçekliği konusunda?

Kareler Ve Sayfalar dedi ki...

Okuyan birini görünce sormak istedim hemen =)

Unknown dedi ki...

Yazışınızın üzerinden oldukça fazla bir zaman geçmiş olsa da cevaplamak istedim.
Demian'ın gerçekliği hakkında tam emin olmamakla beraber aynı düşünceleri paylaşıyorum.Sanırım gerçekliğinin kesinleştirilmiş olmaması beni daha cezbetti.Okura istediğini düşünebilme yetisi veriyor.
Yazınızı çok beğendim bu arada.Umarım görürsünüz ^-^

Unknown dedi ki...

Ben tüm kitap boyunca demian gerçek mi acaba diye düşündüm, çünki bazı kısımlarda demianın tam olarak emilin isteklerine uygun konuşması bana onun hasta olduğunu ve söyleyemediklerini ona biri anlatsın diye demianı yarattığını düşündüm. Ama öğretmen konusunda ne bileyim kadının bayan evanın fotosunu göstermesiyle biraz allak bullak oldum. Fakat sonda tebitimin doğru olduğunu anladım. Bir de kitapda tek bir cümle beni bitirdi. Hayat seni yarasa olarak yaratmışsa nasıl devekuşu ola bilirsinki? İşte tam beni anlatan cümle ,çünki ben hep yarasaydım . Ama devekuşu olmak isterdim. Okuyunca öyle bir kal geldi ki