13 Mayıs 2013 Pazartesi

Karin Alvtegen "Yitirilen"


Bir hafta içinde okuduğum ikinci Karin Alvgeten romanı Yitirilen. Okuduğum ilk kitabı İhanet’te olduğu gibi bu kitapta da hikaye boyunca bir suç, yani bir polisiye unsur var ancak odaklanılan nokta baş karakterin geçmişi ve şimdiki zamanda hikayedeki cinayet ile kesişen yaşamı.

Sibylla, yıllar önce ailesinin evini ve para içindeki bir yaşamı, kitaptaki geri dönüşlerle öğrenceğimiz sebepler sonucu terk etmiş bir evsizdir. Kalacak bir yer bulabilmek, daha doğrusu o gün için kalacak bir yer ve yiyecek bir şeyler bulabilmek günlük amacı, hatta belki de tek amacıdır. Yine böyle bir günde, bir otelin yemek salonunda tanıştığı bir adama kendi oda ve yemek parasını ödetme ustalığını gösterip, yatıp uyuduktan sonra kapısı polis tarafından çalınır. Polise yakalanmamak, orada ne amaçla bulunduğunu açıklamak zorunda kalmamak (dolandırıcılıktan polisin eline düşeceği gerçeğinden) için odadan bir şekilde sıvışır. Fakat öğreneceği şeyler sonucu polisin onu arama sebebi, daha doğrusu kapısını çalma sebebi bambaşkadır. Gece hesabı ödettiği adam, odasında iç organları dışarı çıkarılmış, öldürülmüş halde bulunur.

Ve işler çığrından çıkar; kim olduğu bilinmeyen katil arkasında katil olarak Sibylla’yı gösterecek şekilde ipuçları, hatta mektuplar bırakarak cinayetler işlemeye devam eder.

Ve kim olduğunu, nerede olduğunu ve o cinayetlerini işlemediğini anlatabileceği hiç kimsesi olmayan Sibylla kendisini birden İsveç içinde tüm gazetelerin manşeytlerinde fotoğrafı olduğu günlerde, kimseye görünmeden orada oraya kaçarken bulur.

Bu hikayenin girişiydi. Devamı için kitaba yönlendiriyim sizi. Daha sonra da kitap hakkındaki yorumlarıma geçeyim.

Bir kere, yine İskandinav ülkelerinin soğuk atmosferinin buz gibi yaptığı ruh halleri içinde insanlar görüyoruz. Ailesi tarafından neredeyse “nefret” ilişkisi, daha doğrusu suçlama – itiraz – ceza sürecinden neredeyse zevk alan bir annenin elinden yitirilen bir hayatın hikayesini görüyoruz. Kısıtlamalar ve zengin – fakir ayırımı dolayısıyla (zengin tarafta olarak) sürekli “diğerleri” ve “sen başkasın” telkinleri içinde kendisini anormal bulmaya başlayan ve hiç bir yere ait olamadan, hiç kimseyle arkadaşlık kuramadan geçen bir çocukluğun faturasını yine kendisine kesen bir hayatın için yiten bir hayatı anlatıyor Sibylla’nın hikayesi.

Kitabı okurken çocuk yetiştirmeyi bilmeyenlerin ya da çocuk sahibi olma sebepleri tam olarak anlaşılamayan insanların neden çocuk sahibi olduklarını anlamadığımı düşündüm sıkça. Bir çocuğu “boğarak” yetiştirmenin ya da anormal biçimde hayat içinde dışlayarak yetiştirmenin haz yarattığı tek anne muhtemelen, bir acı gerçek olarak yalnız kitap karakterinin annesi olmasa gerek. Bir yerde gerçekten böylesine vicdansız aileler, kör babalar, suçlayıcı anneler olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, sokakta yaşayan insanlar nelere maruz kaldıklarını ya da gün içinde bize sıradan gelen ne kadar ufak şeyin onlar için ne derece hayati anlamlar taşıdığını da sıklıkla göreceksiniz.

Son olarak, diğer kitabı İhanet’e nazaran bu kitabın sonlarında işin polisiye kısmı biraz daha ön plana çıkıyor, biraz daha hız kazanan “kovalamaca” içine giriyorsunuz.

Karin Alvtegen’in dili, anlatımı sürükleyici. Çevirmenin başarısını da es geçmemek lazım. Kitabı yaklaşık 15 saat içinde, ki buna uyuma süresi de dahil, bitirdim. Elinizden bırakmadan bitirebileceğinizi düşünüyorum.

Hiç yorum yok: