6 Mayıs 2013 Pazartesi

J. D. Salinger "Franny Ve Zooey"


Salinger’ın en zor alıştığım kitabı oldu Franny Ve Zooey. Öyle ki, yüz elli sayfa kadar olan kitaba alışmam için ilk yüz sayfanın geçmesi gerekti.

Yazısını yazmak da galiba daha zor olacak.

Yirmi yaşında, etrafındaki herkesin “ego”sundan bıkmış, okuduğu bölümdeki hocalardan, öğrencilerden, herkesin herşeyi bir “akademik çerçeve” içinde sunmasından bıkmış, genel olarak insanların içinde bulunduğu “ben şöyleyim, ben böyleyim” ve çok bilmiş “o öyledir, bu böyledir” yorumlarından tiksinme safhasına gelmiş Franny, erkek arkadaşı ile buluştuğunda bir patlama noktası yaşar ve sanki nefret ettiği herşeyin vücut bulmuş hali gibi görünen erkek arkadaşına yüklenir, yüklenir... Fakat gecenin sonunda baygındır; erkek arkadaşı tarafından evine gönderilir ve Franny’nin “çilesi” evde devam etmeye başlar.

Bu süreç içinde, erkek arkadaşına da anlattığı gibi bir “İsa Duası”na kafayı takmıştır diyebiliriz. Sürekli aynı duayı ederek, sonunda insanın bunu bir parçası haline getirebileceğine dair bu duayı ve yöntemi, ailenin üzerinde bir hayalet gibi hala etki göstermeye devam eden büyük abisi Seymour’un odasından aşırdığı bir kitapta okumuştur. Bu yöntemi ve duayı anlatarak gezen bir hacının öyküsünün anlatıldığı kitap, Franny Ve Zooey boyunca da hikayenin içinde var olmaya, hatta neresinden bakarsanız hikayenin bir iskeleti olmaya devam ediyor.

Zooey ise, kendi tabiriyle Franny gibi ailenin “ucubelerinden” diğeridir. Yirmi beş yaşında, oyunculuk yapan Zooey, Franny’nin durumuna bir müdahale olsun, onu düzeltebilsin ya da en azından derdini anlayabilsin diye annesi tarafından, eve geldiğinden beri duasını mırıldanarak salonda kah uyuyan kah uyanık olan Franny’nin yanına gönderir.

Hikaye de aslında burada başlıyor. yani tüm kitap boyunca bundan sonra geçen süre bir ya da iki saatlik bir bölüm. İki kardeşin, başta ailelerini, daha sonra kardeşlerinin kendileri üzerinde olan etkilerini ve daha sonra da ağırlıklı olarak Zooey’nin Franny’yi sorgulaması/yorumlaması üzerinden ilerliyor.

Zooey’nin Franny’yi diğer kardeşlerinden daha farklı bir şekilde oldukları konusunda artık ikna mı dersiniz ne dersiniz bilmiyorum ama ben ikna diyorum, ikna çabası, ailenin sanırım en çok özlenen ve bu iki kardeşin gözünde ayrı bir yeri olan Seymour’dan sıkça bahsederek içinde olduğu ruh halini en azından çözümleyerek onu kurtarma çabası, en sonunda bir “oyun” ile Franny’yi “aydınlanmaya/uyanmaya/bulmaya” götürüyor. Bunun oluşmasına kadar geçen süre boyunca odada bolca sigara içiliyor, bolca Franny gözyaşı dökülüyor ve kedi Bloomberg bolca seviliyor.

Diğer kardeşlerden ayrışan, birbirlerini daha iyi tanıyan ve bu yüzden herhangi bir şeyden daha çok birbirlerine iyi gelen iki kardeş Franny ve Zooey. İnsanlardan bunalmışlığının Zooey gözünde çözümlenmesi ve aslında yanlış bir temelde, yanlış bir tepki ile bunu ortaya koyması yüzünden Franny’yi eleştirmesi ve bunu yaptığı noktalar, sert olduğu kadar bence kitabın beni en çok etkileyen noktalarıydı. Zaman zaman Franny gibi düşünmüştür herkes, herkese aynı şeyler yüklenmiştir ve bir kaçış için sığınacak “bir şey”, herhangib bir şey aramıştır sanıyorum herkes. İşte bunu yapış tarzındaki aksaklıkları ortaya döküyor Zooey. Bir dua ile aydınlamaya gitmeye çalışıyor, ama Bessie’nin (anneleri) getirdiği, onun için, yapabileceği en iyi şey olan tavuk çorbasının bile kıymetini bilmiyor olmakla suçladığı kardeşini, kutsal olanı ararken, aslında kutsal olan, çevresindeki şeyleri farketmediğini gözüne sokmaya çalışıyor.

Kitap boyunca aile çocuklarının geçmişteki katıldıkları “dahi çocuklar” radyo programının, Seymour’un intiharının ve Bobby’nin inzivasının etkilerini de İsa Duası gibi sıklıkla hissetmek mümkün.

Dediğim gibi, kitaba alışmam kitabın sonlarını buldu. Ancak genelde Salinger okuyan biri iseniz yine de yadırgamayacağınız bir dil var anlatımda.

Yazısını yazmam ise daha zor oldu. Belki bu yazıyı bir zamanda, belki yakın bir zamanda güncellerim. Üzerine düşündükçe yazacak daha çok şeyim olduğunu düşünüyorum. 

Hiç yorum yok: