22 Kasım 2014 Cumartesi

Gillian Flynn "Kayıp Kız"

Gone Girl filmiyle kitaptan haberim oldu. Tonight Show With Jimmy Fallon'da oyunculardan Rosamund Pike konuktu; bu sayede öğrenmiş oldum ki David Fincher yeni bir film çekmiş (David Ficher'e deli gibi hayransan yeni film çektiğini nasıl bilmezsin? diyenler için yakında blog'a ekleyeceğim 2 ayda 3 şehir değiştirdiğim hikayemi okumalarını tavsiye ediyorum), o film de bu kitap uyarlanmış. Filmi izlememek için kendimi zor tutarken bir yandan da kitabı bir an önce alıp okumaya karar verdim. Tabi şu az önce parantez içinde geçen sürecin zorlu şartları yüzünden ancak dün gece kitabı bitirebildim.

Bir kere, mükemmel bir kurgusu var. Bir kaç aydır sürekli "roman olmayan" kitaplar okuduğumdan, etkisi daha da güçlü oldu. Hareketin hiç durmadığı, kalbinizin sürekli "hah, şimdi bir şey olacak kesin" gerilimiyle dolduğu, yer yer kendinizi dişlerinizi sıkmış halde bulmanıza sebep olacak bir roman. Gerilimin sınırlarında geziyorsunuz (The Game filmini hatırladığım anlar da oldu okurken; öyle sahneler gözünüzün önüne gelmiyor ama hissiyat kesinlikle sık sık benzeşiyor).

Beşinci evlilik yıldönümleri sabahında Nick Dunne'un eşi Amy Elliot Dune ortadan kaybolur. Biz olayları Nick'in ağzından ya da Amy'nin günlüğünden parçalar ile takip etmeye başlarız. Nick'in sayesinde olayların başladığı günden itibarenki süreci, Amy'nin günlüğü sayesinde ise olayların öncesindeki, tanıştıkları güne dek uzanan döneme şahit oluruz. Amy kayıptır. Amy adeta yok olmuştur. Ve tek suçlu, toplumun suçlamaya bayıldığı Nick'tir. Nick suçsuzluğunu ispatlamaya çalışırken okur birinci ağzıdan Nick'ten bazı garip şeyler duymaya başlar; Nick gerçekten katil midir yoksa?

Ekonomik krizin sadece insanları "eşyalarını masadan toplayıp gitmekten" öte nasıl etkilediğini Kayıp Kız'da görebilirsiniz. Zira değişen bir yerleşim yerinin ötesinde bir çiftin hayatı, umutları ve birliktelikleri de bu kriz ardından çıkmaza giriyor.

Sinsiliğin, kurnazlığın, zekanın, umutların ve hayal kırıklıklarının şekillendirdiği Kayıp Kız'da aşk, birleştirici ve "sevimli" bir kavram olmaktan çıkıyor ve sinsi, karanlık bir "şeye" dönüşüyor.
Bireyin yetiştirilmesinde ailenin doğumdan itibaren (Hatta doğmasından önce) başlayan ve çocuğa biçilen rolün çocuğa dayatılmasıyla ortaya çıkan sorunlar Amy üzerinden ele alınırken; Nick üzerinden sorumsuz baba ve bu babaya benzememek için çabalayan bir adamın, yetişkinliğinde bile kurtulamadığı travmalarına şahit oluyoruz.

Toplumda kabul görmek adına ya da toplumsal cinsiyet rollerini sürdürerek "toplum içinde başarılı olma" oyununu oynamanın zararları da Kayıp Kız'da okuru bekliyor. Aynı zamanda toplumun "günah keçisi" bulduğunda resmen nasıl kendisini kaybedercesine suçlar hale geldiğini, medyanın ellerine düşen her malzemeyi nasıl bir ticari metaya dönüştürmek için zıvanadan çıkmış gibi -bu bir kayıp kadın, muhtemelen ölü bir kadın haberi bile olsa- nasıl konuya atladığını gözler önüne seriyor kitap.

İnsan zekasının, diğer insanlar için bir hediye olduğu kadar bir lanet de olduğunu kanıtlar nitelikte roman. Sinsi planlar, basit hevesler, takıntılar, nefret ve tüm bunların yaşanmasına sebep olan; aşk.

Mükemmel demiştim ancak kitabın sonlarına doğru gerçekten affedilemez bir hata yapılmış; fark edeniniz olursa mail atın gerçekten. İnanılmayacak kadar dev bir hata var ve kimse nasıl fark etmemiş anlamıyorum. Gidişatı da kökünden değiştirecek bir hata var hikayede. Yazar sinsice ilerlettiği bu romanda, öyle bir hatayı nasıl yaptı acaba?

Sırada filmini izlemek var. 

Hiç yorum yok: