15 Kasım 2014 Cumartesi

Ömer İzgeç "Bozadam"

Son derece yorucu geçen günlerin ardından, en sonunda biraz uyumayı başardığım bir günün akşamında Bozadam'ı okumaya başladım ve ertesi gün kitabı bitirdim. İthaki Yayınları'nca Eylül 2014 yılında basılan roman, yazar Ömer İzgeç'in ikinci kitabıymış. Yazarla bu kitabı sayesinde tanıştığım için -miş'li geçmiş zaman ekine sahip bir cümle kurmuş oldum. (İkinci -miş'li geçmiş zaman da aramızda!)

Belirli bir zaman ya da mekanda geçmeyen, fantastik türde bir kurguya sahip olan Bozadam'da karşımıza on iki yaşında, anne ve babasını acı bir şekilde yitirmiş ancak bir şekilde hayatta kalmayı başarmış olan Es adlı genç kahramanımız çıkıyor. Es, ailesini ondan alan salgının kuşattığı Ada'dan, Büyükanne ve Büyükbaba'nın yanına, Anayurt'a gidiyor ve hayatına burada devam etmeye başlıyor.

Ancak İkizler ile beraber, Büyükanne ve Büyükbaba'nın yanına yerleşmesi bile Es'in ölümün karanlığından kaçmasına izin vermiyor. Zira Anayurt'ta her yılın yedinci ayı boyunca katliamlara neden olan gizemli kişi, kişiler ya da olay ya da şey - nasıl tanımlarsanız- Es'i çepeçevre sarıyor. Kendilerince korunma yöntemleri geliştirmeye çalışan halk arasında ise her türlü tedbire rağmen yine kayıplar verilmeye devam ediyor.

Merak ve zekanın bir zihinde başarılı bir şekilde buluşmasına örnek olabilecek bir çocuk olan Es ise durumu kendince öğrenmeye, katilin kimliğinin nasıl olur da hala ortaya çıkmamış olmasının anormalliğini kavramaya ve halkın aslında bu kayıpları vermeyi nasıl kanıksamış olduğunu sorgulamaya başlıyor.

Roman boyunca ara ara okura sunulan mektuplar eşliğinde imkansız bir aşkın ızdırabını yaşayan iki tarafın kelimeleri aracılığıyla takip ederken, bir yandan da Es ile beraber Anayurt'un tehlikeli ve gizemli dünyası içinde keşiflerde bulunuyoruz.

Aynı zamanda siyasi bir eleştiriyi de metninin içine yedirdiğini düşündüğüm yazarın bir yandan da Tanrı, inanç, inanma isteği ya da kabulleniş gibi konuları okura kimi zaman açık imalarla, kimi zamanda farklı karakterlere büründürülmüş temsili otorite simgeleriyle sunduğunu düşünüyorum. Örneğin; ana ekseninde cinselliğin yer aldığını bana düşündüren "kirlenme", "günah" gibi kavramların cezalandırıcısı olarak okura "bakire kadın"ın tüm bu olumsuzluk atfedilen kavramların karşısında, bir şekilde "temizleyici" olarak sunulmasının ise romandaki "kötü" ve "kadın" karakter üzerinden bir mit eleştirisi olarak görüyorum. (Normalde, bakire kadının toplumlara sunulması "olumluluğa" bağlanırken, eserde "bakire" tabiriyle anılan aslında bir "karanlık", "kötü"). Zira, bu sonuca nasıl ulaştığıma dair kısa bir örnek daha vermek isterim; romanda "cezalandırılan kadın bedeni" üzerinden açıkça ifade edilen durum, gibi - bu sırada karakterin ağzından çıkan her bir kelimeyi de bu bağlamda değerlendirebilirsiniz okurken.

Haricinde, belirttiğim gibi "iki taraf arasındaki düşmanlığın", "iki farklı ırk ve tek bir coğrafyada uzun süredir devam eden birlikteliğin bozulması" şeklinde ele alınması ise burada siyasi bir eleştiri olduğunu iletiyor gibi göründü bana.

Kendisini okutan, akıcı bir anlatımın da bu okumayı tatlandırdığı, hikayesini yerinde hareketlerle sürekli bir hareket halinde tutarak okuru kendine bağladığı Bozadam, türü sevenlerle sınırlamadan bir çok okura hitap edebilecek bir roman. 

Hiç yorum yok: