15 Kasım 2014 Cumartesi

Virginia Woolf "Jacob'un Odası"

Virginia Woolf'un satırlarında ben daha güneşin doğduğunu görmedim. Doğsa da, ardından gelecek karanlığın yasının içine saklandığı için asla okura yansımaz, diye düşünüyorum.

Jacob'un odası, karanlık, yapayalnız bir insanın çocukluğundan itibaren bizi bekleyen bir romanı Virginia Woolf'un.

Roman içinde genellikle annesi üzerinden ilerleyen anlatımlarla yazarca ortaya konan Jacob ve annesi arasındaki mesafeyi, metin içinde kendisini Jacob'un "diğer" kadınlara karşı olan tavrının da kökeni olarak düşündüm. Zira annesi karşısında genelde resmi bir ilişkiden öteye gitmeyen ve kendisini ne annesi açan ne de onunla en ufak kişisel bir bilgi paylaşan (ya da bu tip bir bilgiyi annesine sağlayacak en ufak bir paylaşıma dahi mahal vermeyen) Jacob, roman içinde Jacob'un hayatına bir şekilde kıyıdan köşeden de olsa dahil olan kadınlara olan tavrıyla açıkçasına bana bunu düşündürdü. Woolf, kadınları yer yer aşağılayan bir tavır içine giren Jacob'un aynı zamanda etrafında pek fazla insana yer vermeyen bir yaradılışı olduğunu da okura sunarken, buna bir şekilde sebep de gösteriyor diye düşünüyorum.

Roman içinde Woolf'un bazı kadın karakterleri ötekileştirmeye çokça yaklaştığı anlardan bir kısmı ise Jacob'un yargılarından ziyade, Woolf'un özellikle ortaya koyduğu şeyler olabiliyor. Mesela Bayan Eliot karakterinin romanda kendi ifadesiyle politakadan hiç anlamadığını özelliklevurgulaması, toplumca çizilen ve Woolf'un karşısında dimdik durmaktan çekinmediği kalıplaşmış önyargıların bir pekiştireci ve eleştirisi olarak okurun karşısına çıkabiliyor. Aynı şekilde dönemin İngiliz kızlarına özgü giyim, kuşam ya da davranış kalıpları dışında olan tüm kadınların yadırganmasına da Woolf metinde sıkça yer veriyor. Bunu kimi zaman tek bir cümleyle anlatırken, kimi zaman da yorumlarına yer verdiği bir karakter üzerinden gerçekleştiriyor.  

Kadının varoluşunun, ikonlaştırılarak "övüldüğü" bir bölümle karşılaşınca ise ister istemez şaşırıyorsunuz. Ancak bunu o denli güzel bir şekilde metne yediriyor ki, zıtlıkların kimyasından gelen vuruculukla Woolf'a bir daha hayran kalmaktan geri duramıyorsunuz.

Erkek güzelliğinin ve kadın güzelliğinin yorumlanması ise oldukça ilginç. Genç ve yakışıklı erkek olarak karşımıza çıkan ve tüm kadınlarda kendisine yönelen bir hayranlık uyandıran Jacob üzerinden, Woolf'un sıkla beslendiği Yunan mitolojisinden esintiler metne sızıyor. Erkek güzelliğinin kutsandığı bu satırlar ve bu mitolojide, Jacob karakterinin mükemmele yakın tasvir edilen fiziki özellikleriyle zıtlık içinde olan karanlık, yalnız ve gergin mizacı, hayatının akışının "fiziki özelliklerinin aksine acınası" olduğu okura inceden sunuluyor. Yunan mitolojisindeki kusursuz erkek temsilinin ifade ettiği yaşamdan uzak olan Jacob'un gittikçe ağırlaşan ve okuru da neredeyse üzen hayatının tezatı, tıpkı metinde kısaca da olsa irdelenen İngiliz ve Yunan mitolojisi/tarihi ile ilgili ortaya konan farklılıklar gibi sunuluyor.

Şaşırtmayan ancak etkileyen bir sonla bitiyor Jacob'un Odası.

Hiç yorum yok: